"Biz de mutsuz olalım, ne var?"

Nedir bu mutluluk takıntısı... Anlayanınız, anlamaya çalışanınız var mı hiç? Yaşadığımız ilişkilerde, çalıştığımız işte hep mutlu olmak isteği nedir? Hayatın kendisi salt mutluluktan ibaret olabilir mi? Doğanın, hayatın işleyişine karşı gelecek şekilde bunları istemek, bunlar olmadığında yaşanılan hayal kırıklıklarının 9,1 şiddetindeki depremle eş değer hissedilmesi durumu nedir? Bileniniz var mı?

Son zamanlarda kendimi de eleştirdiğim bir hasatlık bu "Mutlu olma saplantısı". Filmlerdeki gibi bir iş, bir hayat, bir aşk bekledikçe mutsuzluklarımızı da arttı durdu....

Sevme biçimlerimizi, hayatı yaşama şekillerimizi formüllere ya da çıkarımlara bağlar olduk. Yaşamadan karar verir olduk. Çünkü amaç mutsuz olmaktan kaçmaktı aslında. Bunu garantiye almaktı...Biz mutsuz olmaktan kaçtıkça, daha çok mutsuz olduk. Kendimizi koruma isteği, bizi mutlu etmek yerine, bizi risk almadan yaşamaya, çeşitli öngörüler yaparak arzaları önceden fark etme ve buna göre tedbir almaya yönledirdi..Ne kaldı peki bize? Koca bi yaşanmamışlık ve bunun sonunda da koca bir mutsuzluk...

Daha geçen hafta Behzat Ç'nin o çok konuşulan bölümünden bir alıntı yapıp, nedir bu mutlu olma takıntısı diye konuşmuştum Kaan'la... Behzat Ç. diyordu ki kendine aşık savcıya "Ben seni mutsuz ederim." Savcının cevabı ne oldu dersiniz? "Biz de mutsuz olalım, ne var?"

O kadar takılmışız ki her filmin mutlu sonla bitmesine, savcının bu cevabıyla bir irkildik. Sahi biz de mutsuz olalım.... Ama en azından yaşadık diyelim, görelim hayatın bize neler getireceğini...Mutluluk garantisini beklemeden giriverelim hayatın taa içineee... dibine kadar gidelim. Biz de mutsuz olalım, ne var? Dünyanın sonu mu?

Share this:

CONVERSATION

1 yorum:

  1. zaten bir gun icinde dortmevsim misali mutlu da olunuyor mutsuz da, boylesi guzel :) bunu henuz anlamamis duz kafalara kivrim lazim.

    YanıtlaSil