Gurbet Kuşları'na Veda
Salı akşamı son gurbet kuşu Fatih Ekspresi'ne ve Haydarpaşa Garı'na veda ettik. Birçok filme ev sahipliği yapan Haydarpaşa Garı artık Anadolu'dan gelen insanları karşılamayacak. Onları İstanbul'un büyüleyici silüetiyle tanıştırmayacak. Haydarpaşa Garı'ndan İstanbul'a bakıp "İstanbul ya sen beni yeneceksin ya da ben seni" diyerek meydan okuyamayacağız, trenden inip vapura yetişme telaşıyla koşturamayacağız, vapura yetiştiğimizde tavşan kanı çayımızı alıp şehr-i İstanbul'un kokusunu içimize çekemeyeceğiz. Ve Yeşilçam filmlerinin en büyük "klişesi" tarih olacak.
Meşhur Marmaray projesiyle Haydarpaşa Garı, Topbaş'ın dediği gibi gar fonksiyonunu "bir miktar!" kaybedecek. Aslında gar fonksiyonundan ziyade Haydarpaşa Garı ruhunu kaybedecek. AVM'ler, PORT'lar ve PLAZA'larla çevrili hayatımıza Haydarpaşa Port olarak dahil olacak.
Oysa İstanbul'a ilk geldiğimizde Gurbet Kuşları filminde Selim'in ve Murat'ın dediği gibi "Sırt sırta verdik mi, kolay. Dağları bedesten ederiz, vallahi”demiştik hepimiz. Sırt sırta verdik mi kolaydı elbet. Ama hiç sırt sırta vermedik ki biz. İstanbul'u fetih hayaline kapılıp dağları bedesten ettik. Birkaçımızın sesi çıktı elbet ama 15 milyonun içinde birkaçımız neydik ki. Haydarpaşa Garı gibi Emek Sineması, Gezi Parkı, Sulukule, İnci Pastanesi bir bir yok oluyor.
Bakırcıoğlu Ailesi Maraş’a dönmeye karar verdiğinde genç oğul Kemal'in dediği gibi bu şehri fethemek hayaline kapılmak hatanın başlangıcı oldu. Sırt sırta verip çalışacağımız herkes kendi havasına daldı. Kendimizden hiçbir şey katmadan bu şehrin nimetlerinden istifadeye kalktık.
Evet biz kendi havamıza daldık, İstanbul'u yalnız bıraktık.
Şimdi Fatih Ekspresi sessizce ayrılıyor gardan, sevgilisi Haydarpaşa'yı ve İstanbul'u geride bırakıyor, camında "Haydarpaşa AŞK" yazısıyla...İstanbul sessizce ağlıyor...
Sahi kim kimi yenmişti hikayenin sonunda?
.