Hayatının A Noktası ile B Noktasından İbaret Olmaması Lazım

İş Bankası'nın Maximiles kredi kartı reklamını ilk izlediğimde "Rutin kız olmayıp, bu rutinden kaçıp, dünyaya daha güzel izler bırakacağım" dedim. Aslında hepimizin rutinden sıkılıp, kabuklarımızı kırkmak isteyişimiz daha güzel izler bırakma telaşından, hevesinden ya da gayretinden başka nedir. Sizi bilmem ama benim hep bir telaşım oldu hayatta. Ufak da olsa bir iz bırakmak için. Görebildiğim kadar yer görmek istedim. Şehir içi ya da şehir dışı, hatta deniz aşı yerler...Küçüklüğümden beri hep gökyüzündeki uçaklara bakıp "Keşke şimdi ben de o uçakta olsam, sırtımda çantamla hiç bilmediğim yeni yerlere gitsem" derdim. Büyüdüm, havadaki uçaklara bakmaktan asla vazgeçmedim. Ama iş ama özel seyahatler vasıtasıyla azıcık da olsa yer gördüm. Ama yeter mi tabi yetmez, daha görülecek, gidilecek çok yer var.

Ufak bir liste yaptım kendime... Bu listemi her yıl yenileyip kendime yeni ufuklar açacağım. Kararlıyım.. Yaşım 65 olunca dünyayı gezmişim ne fayda hem di mi...

İşte Dido'nun seyahat listesi...

İlk sırada Kuba var... Efsane lider Fidel Castro hayattayken ve tarihler 1 Mayıs'ı gösterirken bu büyülü ülkeye gidilecek ve Havana'da 1 Mayıs gösterilerine katılınacak. Enteresandır Amcam öyle çok severmiş ki Fidel Castro'yu kuzenimin ismini Fidel koymuş. Fidel Castro hastalanmadan az zaman önce, dünyada Fidel isimli kaç kişi var diye bir araştırma yapmış ve benim kuzenime ulaşmışlar. Hemen bi gidiş-dönüş bileti göndermişler... Fidel Castro ile tanışacaklar. Düşünsenize büyük olay... Ama efsane lider hastalanınca maalesef bu hikaye başlayamadan sona ermiş. Beni bu hikaye mi etkiledi bilmem ama ben o 50'lerden kalma arabalara binmezsem, ağzımda puro Havana sokaklarında dolaşmazsam, her köşede çalan Kuba müziği ritimleriyle kendimden geçmezsem ve en önemlisi 1 Mayıs'ta "Viva 1 Mayo" demezsem gözüm açık giderim bu diyardan :)

Listenin ikinci sırasında Roma geliyor... Ne kadar banel demeyin. Roma ve birazdan ismi açıklanacak diğer şehir ile ilgili hikayelerim enteresandır.... Yıl 2008... Şeker Bayramı hatta. Verano'da yaşan İtalyan arkadaşımı ziyaret etmeye karar veriyorum ve hemen bir bileet alıyorum kendime... Tesadüf bu ya 30. yaş günümü de İtalya'da kutlıycam... Roma aktarmalı Verona'ya gittim. Birkaç gün orayı gezdikten sonra, tek başıma trene atlayıp önce Venedik'e gittim. Öyle bir zamanda gittim ki sular yarım metre yükselmişti ve tahmin edersiniz donuma kadar ıslandım ayıptır söylemesi ama umrumda mıydı tabi ki hayır, büyük bir ayrıcalıktı Venedik'i öyle görmek. Ertesi gün Floransa... muhteşem yer... Ayaklarıma kara sular indi... Dilini konuşamadığım insanlarla iletişim kurmak, arkadaşlık etmek ayrı bir zevkti... Akşam olunca doğru Verona'ya gidildi... Büyük gün yaklaşmıştı. Çünkü Roma'ya gidecektim. Sonra da İstanbul'a dönüş... Ama noldu Alitalia -ki o zamanlar batmıştı- ertesin gün benim İstanbul'a döneceğim uçağı iptal edip, ertesi sabah sadece tek bir dönüş uçağı koymuştu İstanbul'a.. Düşünün sinirimi, hayal krıklığımı... Roma Havaalanı'na ayak bastım ama oradan da doğru İstanbul'a döndüm..O yüzdendir Roma'nın içimde kalışı ve heyecanla görmek isteyişim.

Gelelim adını yukarda açıklamadığım şehre. Aşıklar şehri mi demeliydim yoksa... Evet Paris :) Aslında Paris'in hikayesi uzun ama ben kısaca anlatayım. Londra'dan Eurostar'la Paris'e gitmeye karar veriyorum. Paris konsolosluğundaki pek sevgili(!?!?!) vize memuru sadece kalacağım gün kadar vize veriyor yani 3 gün... Doynnkk!!! Neyse ben Cuma akşamı tren istasyonunun yolunu tutuyorum. Tanrım o ne kalabalık.. Diyorum herkes Paris'e gidiyor her halde.. Yok gitmiyormuş, daha doğrusu gidemiyormuş. Çünkü Eurostar'ın raylarında yangın çıkmış ve bütün seferler Cumartesi gecesine kadar iptal edilmiş. Yazıyı dikkatle okuyanlar sadece 3 gün için vize aldığımı hemen farketmişlerdir her halde :) Tabi o zaman bu kadar güler yüzle karşılayamamıştım durumu ama hep düşündüm bir anlamı olmalı :)

Henüz bu anlamlı seyehatleri gerçekleştiremesem de biliyorum evren bir gün Paris ve Roma'ya gitmem için elbirliği ile yardım edecek :)

Listenin dördüncü sırasına gelmişiz bile...Hırvatistan (Dubrovnik)... Çook seneler önce duymuştum... Bu ülkenin ne kadar büyülü ve güzel olduğunu. Kendine özgü bir havası varmış. Geçen hafta çok yakın arkadaşım Nilü'nün Hırvatistan'a gitmesiyle Hırvatistan seyahatine gitmek isteyişim katlanarak arttı. Belki önümüzdeki sene ama mutlaka gidilecek. Bir araba kiralanıp sahilleri baştan aşağı gezilecek. Benden söylemesi...

Ve son yer Yeni Zellanda... Burda biraz uçtum farkındayım. Ama resimlerden doğasına hayran kaldığım bir yer. Nasıl giderim, nasıl ederim bilmiyorum ama gidicem.

O zaman ne yapmalı, hayal etmeye devam etmeli ama hayal etmekle kalmayıp bu hayalleri gerçekleştirmeli...

Dido :)

Share this:

CONVERSATION

0 yorum:

Yorum Gönder